Eskiden beri milletlerin yerleşim merkezini belirleyen en temel değer güvenlik ve "su" olmuştur. Bu durum hemen bütün milletler için aynıdır. Eski Türkler de bu kurala uymuş, yerleşim yeri olarak suyun çıktığı veya suya en yakın yeri tercih etmişlerdir. Türkler, Müslüman olduktan sonra su merkezli yerleşim planına yeni bir unsur katmışlardır; o unsur da camidir. Adı üzerinde cami, sadece ibadet için insanları bir araya getiren mabed değil; yerleşimin ve şehirleşmenin de merkezinde yer alan bir müessesedir.
Camiye bu niteliğini veren yapı Kâbe'dir ve bundan dolayı camiler, Kâbe'nin şubeleri kabul edilir.
Cami merkezli yerleşim, Müslümanlarda külliye fikrini ve olgusunu doğurmuştur. Selçuklularda başlayan, Osmanlılarda bir mimari tarza dönüşen bu zihniyetin temelinde Allah'a ibadet, birlik, bütünlük ve kulluk paydasında toplanan eşitlik düşüncesi vardır. Cami; medreseyi, şifahaneyi, hanı, hamamı, çarşıyı ve aşevini kendi etrafında birleştiren bir numaralı yapıdır.
Osmanlı’da bir yer camiye göre tarif edilirdi. Mimari yapı olarak şehre hakim olan cami, mânâ olarak da hakimdir. Çocuklar cami müştemilatından olan medresede ders görür, ibadet vakti gelince öğrendiklerini camide pratiğe döker. Camide Allah'ın huzurunda büyüklerle aynı hizada olmanın huzur ve neşesini yaşar. Bir Ramazan ibadeti olan itikâf için seçilen yerin bir ibadethane (cami-mescit) olması da tesadüf değildir. Kesrette vahdet halinin tezahürüdür itikâf. Ruh olarak toplum içinde ve fakat belli bir sürede toplumdan soyutlanarak yine topluma dönmek için kudret, hikmet ve ruh zenginliği toplama işidir itikâf ve bu da camide gerçekleştirilir.
Camilerin yerini AVM’ler aldı
Modern zamanlar, camilerin işlevini en aza indirdi, bazılarını da müzeleştirerek devre dışı bıraktı. Camiyi merkez edinmeyen hayat tarzı merkezsiz mi kaldı peki? Hayır, kâinatta boşluk yoktur. Modern zamanlarda caminin yerini alışveriş ve eğlence merkezleri aldı. Eğer ev, alışveriş merkezine yakınsa diğerlerine göre daha çok para ediyor. Eğlence yerleri de kendilerini alışveriş merkezlerine göre konuşlandırıyor. Tüketim toplumu olmanın veya tüketime özendirilmenin tabii bir sonucu...
Camiyi merkez alma taraftarı olan zihniyet ne yapıyor bu arada? Camiyi alışveriş merkezinin altına taşıyor. Büyük şehirlerde hatta ilçelerde bile görmüşsünüzdür; alt kat market, dükkânlar zinciri, üst kat camidir. Namazda gözü olmayan alt kata kadar gidiyor, alışverişini yapıyor, camiye gene uğramıyor.
Ecdadımız zaten bahane ile alışveriş de yaparız diye gitmiyordu camiye. Özel bir niyetle, camiye, cemaate, namaza gitme niyeti ile çıkıyordu evinden. Çünkü hayatın kaynağı cami idi.
Bir cami gördüm ve bu düşünceleri aktarma imkânı doğdu. Sıla-i rahm için gittiğim ilçem Çine'de mahallemizin Sarıoğlu Camii’ne gittim namaz için. Yıllardır bu camiye gider gelirim; ama nedense fark etmemişim. Caminin müezzini kardeşim Şakir Yeşil hocaya gösterdim; o da fark etmemiş. Neyi? Mahallenin merkezinin cami olarak belirlendiğini ve “1 Numara” olarak plakalandığını. Çine Müftülüğü bunu fark etmiş midir bilmiyorum. Bunu olsa olsa belediye yapmıştır. Çünkü sokak ve caddelerin adlandırılıp numaralandırılması işini belediyeler yapıyor.
Çine'de diğer mahalle camilerinde de durum aynı mı bilmiyorum, çünkü kontrol etme imkân ve fırsatım olmadı. Ama Sarıoğlu Mahallesi bir cami çevresinde gelişen yer olarak görülmüş ve tescil edilmiş; çünkü Çine Sarıoğlu Camiinin bina numarası: 1.
Cami merkezli bir mahalle
Diyeceksiniz ki cemaat nasıl? Mahalle sakini camiyi merkez edinmiş mi? Mahallenin tam ortasına kurulmuş camiyi kendine merkez edinmeyenleri, cami bir gün mutlaka kendine çeker. İster ölü ister diri. Zira mahalleyi ilçe merkezine ve başka köylere bağlayan yol, caminin önünden geçiyor.
Ecdat daha ne yapsın?
Bu durum beni başka bir fikre götürdü. Diyanet İşleri Başkanlığı, köy muhtarları, il ve ilçe belediyeleri ile işbirliğine gitmeli ve bundan sonraki numaralandırmaları camiden başlatmalıdır. Her mahallenin merkezi cami olmalıdır ve bu durum bir duyarlık olarak 1 numara ile tescillenmelidir. Maddi olarak mahallenin, köyün, ilçenin ve ilin merkezi olarak tespit ve tayin edilen cami, inanıyoruz ki ikinci adımda manevi olarak da hayatın merkezi olacaktır.
Gelelim camilerin adına.
Bu yazıdaki camimiz, adını mahalleden alıyor. Bu ad o mahallenin camili bir yer olduğunu gösteriyor. Camili mahalle, Müslüman mahalle demek. Bir zamanlar camisiz mahallelerin hatta mabedsiz şehirlerin olduğunu hatırlarsanız, bunun ne demek olduğunu daha iyi anlarız.
Tekrar cami-isim konusuna dönelim ve yeryüzünde Allah adına inşa edilen ilk yapı Kâbe’nin diğer adından başlayalım: Beytullah/Allah’ın evi. İnsana ne çok güven veriyor değil mi? Ev sahibi Allah; misafirleri kullar. İkram sonsuz. Mescid-i Aksa’nın diğer adı Süleyman Mescidi’dir. Bu gelenek Peygamberimiz Aleyhisselam’ın Medine’de inşa ettiği mescid ile de sürdü. Mescid-i Nebevi denildi oraya. Dalga dalga büyüdü bu isim verme olayı. Kudüs’te Ömer Camii, Edirne’de Selimiye Camii oldu. Dünyaya dolaşmaya gerek yok. İstanbul’a gelelim.
Süleymaniye Camii, Sultanahmet Camii, Fatih Camii, Ankara’da Hacı Bayram Camii vs. Hanım Sultanların adını yaşatan camilerimiz de var. Ne demek istiyoruz? Ecdad, adını vakıflarla birlikte camilerde de yaşatmak istemiş ve cebinden harcadığı paralarla cami yaptırmış ve ilahi sünnete (Beytullah) uygun bir isimle yaşamayı, adını yaşatmayı seçmiştir. Bu hassasiyet de karşılıksız kalmamıştır doğrusu. Bütün vakit namazlarında, mübarek gün ve gecelerde ifa ve idrak edilen kutlu vakitlerde camiye emeği geçenlerin de adı rahmetle anılır, onlar için af ve mağfiret dilenir.
Neden Çamlıca Camii?
Günümüzde bu hassasiyet yerinde duruyor mu yoksa kaybolmakla yüz yüze mi geldik? Bu soruyu neden soruyorum? Şundan: Siz, Cumhuriyet döneminin ünlü, etkili ve yetkili devlet adamları başta olmak üzere, topluma vaziyet eden zengin, şöhretli kişilerin isimleri ile bilinen kaç cami adı biliyorsunuz? Son zamanlarda bu geleneğin; üniversiteden kreşe kadar; okullara, meydan, sokak, cadde ve parklara evrildiğini görüyoruz. Devlet adamlarının adını taşıyan okullar bir yönü ile sorunlu. Çünkü yaşayan ve aktif siyaset yapan adamların isimleri de var bunların arasında. Bir hatırbilirlik, vefa adına verilmiş ve fakat talebeler “nerde okuyorsun?” sorusuna gönül hoşluğu ile cevap veremiyor. Çünkü fikri, zikri başka talebenin. Toplum içinde, “Bülent Ecevit Üniversitesinde okuyorum” diyen bir talebeden bu adı duyanların nasıl bir tepki vereceği kestirilemiyor. Çünkü birçok insan Ecevit adını duyunca Merve Kavakçı’ya haksızlık ve hakaret eden birini hatırlıyor. İnsanlar, Süleyman Demirel Üniversitesi denildi mi “Başörtülüler Arabistan’a gitsin” başta olmak üzere kim bilir ne olumsuzluklar hatırlıyor Demirel ile ilgili olarak? Diğer siyasiler için de geçerli bu durum. Bugün Kenan Evren adı taşıyan birçok yer ve kurum, adını değiştirdi. Görüyorsunuz; devran değişince isimler de değişiyor. Yirmi sene sonra devlet yetkilisi olacak birinin diplomasında artık ortadan kaldırılmış “Kenan Evren İlkokulu” yazmasının ne demek olduğunu düşünen var mı? İşaret ettiğim ve adını günümüz siyasetçilerinden alan üniversitelerin elli sonra ne olacağı belli mi? Bunun önünü kesmenin yolu; ilgili kurumun (okul, cami vs.) bir vakıf tarafından yapılmasıdır. Kimse, şahsa ait vakıf tarafından inşa edilen kuruma verilen isme itiraz edemez ve onu değiştiremez.
Şimdi gelelim Çamlıca Camii’ne. Yeri ve kurulduğu tepeden dolayı, camiye Çamlıca Camii adı verilmiş görünüyor. Bize düşmez; fakat ben Başkan Tayyip Erdoğan’ın yerinde olsam bir aile vakfı kurar; bu caminin yapımını yüklenebildiğim kadar maddi olarak üstlenir ve adını “Tayyip Erdoğan Camii” koyardım.
Son sorumuz yazının başlığı ile ilgili olsun: Acaba Çamlıca Camii’nin bina numarası kaç?